NE KADAR SOSYAL DESTEĞİNİZ VAR?
Sosyal bir varlık olan insan, doğduğu andan itibaren çevresindeki diğer bireylerle ilişki kurarak yaşamını sürdürür. Bireylerin diğer insanlarla birlikte olma ve onlarla ilişki kurma ihtiyacı doğumları ile başlayıp tüm yaşamları boyunca devam eder. Bireylerin diğer insanlarla kurduğu ilişkiler fizyolojik ihtiyaçlar başta olmak üzere güvenlik, ait olma, sevgi-sevecenlik, saygınlık ve kendini gerçekleştirme gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaktadır.
Günümüzde bireyler gerek gündelik yaşamlarını gerekse iş yaşamlarını daha kaliteli sürdürebilmek için teknolojik gelişmeleri takip etmek zorundadırlar. Gelişmeleri takip edebilmek için ise daha çok bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Bireylerin bu bilgileri elde ederken harcadıkları zaman, içinde bulundukları sosyal destek kaynaklarından uzaklaşmalarına neden olmaktadır.
İnsanların sosyal destek kaynaklarını aileleri, arkadaşları, komşuları, öğretmenleri ve çevrelerinde yer alan ideolojik, dinsel veya etnik gruplar gibi içinde yaşadığı sosyal ortamlar oluşturmaktadır.
Sosyal desteğin ruh sağlığını koruyucu bir sistem olduğunu ayrıca stres altında kalındığında bedensel ve ruhsal çöküntüyü engelleyebilmektedir. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki; toplumsal ruh sağlığını korumanın bir yolunun da insanlar arası sosyal ilişkileri güçlendirmektir.
Sosyal desteğin en temel kaynağının ailedir. Annesi ile ilk yıllarda kurduğu duygusal yakınlığı yeterli ve kaliteli olan çocuklar insanlarla ilişki kurmayı kendileri için ödüllendirici bir olay olarak görmektedirler. Annesinin çocuğuna gerekli sevgiyi sunması, ona değer verdiğini göstermesi çocukta değerli ve sevilmeye layık olma duygusunu uyandırmaktadır.
Çocuk toplumsal bir varlık olduğunu, topluma nasıl uyum sağlaması gerektiğini, toplumun kurallarını, kültürünü içinde yaşadığı aileden almaktadır. Aile öncelikle sevgi sunarak, gerektiğinde ödül ve ceza kullanarak çocuğa model olur ve onun cinsel kimliğini, toplumsal rol ve değer yargılarını benimsemesine, kendisine özgü bir kişilik oluşturmasına yardımcı olmaktadır.
Aile çocuk için önemli bir destek kaynağı iken, aile ortamının stresli ve çocuğa kötü davranma olasılığı olan bir ortam olduğu düşünüldüğünde bu durumun çocuğun yaşamını çok olumsuz etkileyebileceği düşünülmelidir. Böyle bir durumda çocuk toplum ve kendisi hakkında olumlu görüşler geliştirememekte ve ruh sağlığı, kişiliği açısından çeşitli problemler oluşabilmektedir.
Bireyler için önemli bir diğer sosyal destek kaynağı da arkadaşlarıdır. Yaşamın ilk yılarından itibaren önem kazanmaya başlayan arkadaşlar bazı dönemlerde ailenin etkisine denk olabilirken kimi zamanda aileden daha üstün etkiye sahip olabilmektedir. Yetişkinliğe geçiş dönemine hazırlık yılları olan üniversite yıllarında bireyler zamanının büyük bir bölümünü ailelerinden çok arkadaşlarıyla geçirirler ve benzer ilgi, tutum ve değer yargıları edinmeye başlarlar. Arkadaşlık psikolojik iyileştirmede ve hayat stresini azaltmada önemli bir etken olabilmektedir.
Aile içinde karşılanamayan önemli bir sosyal destek kaynağı olan arkadaşlık ilişkileri bireylerde bazı ruhsal sorunların ortaya çıkıp çıkmamasını etkilemektedir. Bireylerdeki içe kapanıklığın arkadaşlık ilişkisi kuramamakla ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Yapılan çalışmalar sosyal desteğin bireyin yaşamındaki yadsınamaz önemini vurgulamaktadır. Bireylerin algıladıkları sosyal destek düzeyi arttıkça ruh sağlığı düzeyi daha iyi olmakta iken, algılanan sosyal destek düzeyi azaldıkça ruh sağlığı da bozulmaya başlayabilmektedir.
Yaşamının ilk yılarında aile desteğinden, daha sonraları ise çevresel desteklerden (arkadaş, öğretmen v.b.) yeterli yararlanamayan bireyler yaşamlarında birçok problem yaşamaya başlamakta ve kendilerini büyük bir yalnızlığın içinde hissetmeye başlamaktadırlar. Yalnızlık; kendini tanıma, beğenilme güdüsü, mutluluk ve hayattan memnun olma ile ters yönde bir ilişki içindedir.
Yalnızlık duygusu koşullar değiştikçe azalıp artabilmektedir. Bazen herkes kendisini yalnız hissetse de bazı bireyler yalnızlığa karşı çok hassastır ve sürekli yalnızlıktan yakınmaktadırlar. Bazı bireyler ise yalnızlığa karşı bağışıklık geliştirmiş gibidirler ve kendilerini yalnız hissetseler dahi çevrelerindeki kişilerin sayılarının yeterli olduğunu düşünmektedirler.
Yalnızlık içsel bir yaşantıdır, bireylerin öznel algılamalarıyla ilgilidir. Bazı bireyler etrafında birçok insan varken kendini yalnız hissedebilirken, bazı bireylerde etrafında çok kişi olmamasına rağmen bundan şikâyet etmemekte, tek başına olmaktan mutluluk duymaktadırlar. Buradan anlaşılmaktadır ki yalnızlık tek başına olmaktan farklı bir durumdur. Tek başına olmak kişinin diğerlerinden rahatlıkla ayrılabilmesidir ve tek başına olmanın kişinin yalnız olma seçimidir. Gerçek yalnızlık ise bireyin tek başına olduğunu kavramasından kaynaklanmaktadır ve bireyin gelişimi için gerekli ve pozitif bir durumdur.
Bireyler için büyük öneme sahip olan sosyal destek kaynaklarının yoksunluğu veya yoğunluğu bireyleri yalnızlığın içine sürükleyebilmektedir. Gençlik döneminde bireyler kendi sosyal destek kaynaklarını tanımalı ve yalnızlığa düşmemek için önlem alabilmelidir. Bireyin hangi yaş döneminde olursa olsun yalnızlık herkes için önemlidir. Sosyal destek kaynaklarının fark edilmesi bireyin yalnızlığını giderilmesine yardımcı olabilecektir.
Uzm. Psikolog Naciye TOKAÇ
Psikoterapist/Çift Terapisti/EMDR Practitioner
Psikoterapist/Çift Terapisti/EMDR Practitioner
Kaynak: “Üniversitede okuyan öğrencilerin çeşitli değişkenlere göre yalnızlık düzeyi ve sosyal destek düzeylerinin incelenmesi” konulu proje. Naciye TOKAÇ.