Hiç sırf birileri beğensin diye giydiğiniz kıyafeti değiştirdiniz mi? Ya da bir şeyi söylemek istediniz ama “Acaba yanlış anlar mı?” diye sustunuz mu? Belki de hayatınızın yönünü etkileyen büyük kararları bile kendi iç sesiniz yerine çevrenizdekilerin beklentilerine göre verdiniz. Eğer bu satırlar tanıdık geldiyse, yalnız değilsiniz. Çünkü biz insanlar, sosyal varlıklarız kabul görmek, onaylanmak istiyoruz. Ancak bu ihtiyaç fazlalaştığında, kendimiz olmaktan uzaklaşmaya başlıyoruz.
Kimlik Kaybı: Ben Kimdim?
Sürekli dışarıdan onay arayan biri, zamanla kendi değerleriyle bağını yitirir. “Ben ne istiyorum?” sorusu, yerini “acaba bunu yaparsam ne düşünürler?” sorusuna bırakır. Bu dönüşümün kişi fark etmeden olması da sorun yaratan kısımdır. Sabahları uyandığında kişiyi heyecanlandıran bir şey kalmadığını hissetmeye başlanır. Yaşadığın hayat kendisinin değilmiş gibi, başkalarının onayladığı bir hayat haline gelmeye başlayabilir.
Reddedilme Korkusu: Gerçek Benliğini Saklamak
Kabul görmek uğruna kendini saklamak, insanın kendi içine yabancılaşmasına sebep olabilir. Gerçek düşüncelerini söyleyemez, kalabalıkta ortama uyum sağlamak için daha az konuşmaya başlanır. Halbuki insan en çok kendi gibi olduğunda özgürleşir. Ama reddedilme korkusu bu özgürlüğü elinden alır. Giderek içe çekilmeye başlanır. Oysa gerçek ve samimi bağlantılar, kendin olduğun gibi davranabildiğinde kurulur.
Dışarıdan Onaylanma: Öz Değeri Başkalarına Teslim Etmek
Kendi değerini başkalarının bakışıyla ölçmeye başladığında, aldığın en küçük eleştiride bile öz değerinin düştüğünü farkedersin. Birinin seni beğenmemesi, seni değersiz hissettirmeye başlar. İçten gelen bir öz değer anlayışı olmayan, dışarının eleştirilerini çok önemseyen kişinin dışarıdan gelen övgü, değer vermeleri önemsediği görülür. Bu da kişiyi başkalarının yargılarına karşı savunmasız hale getirir.
Kaygı ve Stres: Herkesin Gönlünü Kazanma Çabası
Başkalarını memnun etmeye çalışmak yorucudur. Herkesin beklentisi farklıdır ve kişi herkesin beklentisine yetişmeye çalışırsa kendi isteklerini unutur ve yavaş yavaş tükenmişlik başlar. Sürekli başarılı olma baskısı, kendini ispatlama çabası artmaya başladıkça da bedensel sağlık ve ruhsal dünya alarm vermeye başlar. Kişide kaygı, stres, uykusuzluk, tükenmişlik gwlişmeye başlar.
Sağlıksız İlişkiler: Sınırlar ve Bağımlılıklar
Başkalarından gelen onaya fazla önem verildiğinde, ilişkilerde de bağımlı hale gelinmeye başlanır. Karşındaki kişi tarafından onaylanmadığında huzursuz hissedilmeye başlanır. Bu durum da ilişkide dengesizlik yaratabilir. Ayrıca, “Hayır” diyememek, sınır koyamamak gibi problemlerle de karşılaşmaya başlanır. Kişi kendi ihtiyaçlarını ifade etmez, hep başkalarını önceliklendirmeye başlar. Kişi zamanla kırıldığını ama bunun umursanmadığını düşünmeye ve daha fazla içe çekilmeye başlanır.
Karşılaştırma ve Özgüven Eksikliği: Herkesle Yarış Halinde Olmak
Başkalarının hayatına bakarak kişinin kendi değerini belirlemeye çalışması, özsaygıyı zedeler. Sürekli “O daha iyi yapmış, ben neden yapamadım?” gibi kıyaslamalarla içinde bir değersizlik duygusu oluşmaya başlar. Oysa herkesin hayat koşulları, imkanları, içsel dünyası farklıdır. Anck kişi bunları göz ardı edip kendi değerini başkalarının başarılarına göre ölçmeye başladığında özgüveni de giderek düşmeye başlar.
Sonuç: Kendi Hayatının Direksiyonuna Geç
Başkalarının görüşlerini tamamen yok saymak mümkün değil, ancak onların beklentileriyle kişinin kendi hayatını şekillendirmesi sağlıklı değil. Kişinin öncelikle kendini duymaya, anlamaya ve kendi sesini duyurmaya ihtiyacı vardır. Çünkü ancak o zaman “Gerçekten yaşadım” diyebilir.
Hayat, başkalarının kişiyi alkışlamasıyla değil; kişinin kendini içten içe onaylayıp, sevebilmesiyle anlam kazanır. Ve belki de en büyük özgürlük, “Ne derler?” sorusunun yönlendirmediği bir hayatı cesurca yaşamaktadır.